18 Temmuz 2012 Çarşamba

Giriş...


“Her yazının giriş, gelişme, sonuç bölümleri vardır arkadaşlaaar” diye kendini paralayan edebiyat hocamın hallerini dün gibi hatırlıyorum. Bize önceleri zorla yazdırdığını düşündüğümüz, üfleye püfleye başladığımız hikâyelere yön vermemize öyle bir yardımcı olurdu ki bir anda hikâye gerçekten canlanır kendini sona bile hazırlardı. Şu an benim hikayemin girişindeyiz ve ne anlatacağım hakkında gram fikrimin olmaması sanırım beni en çok cezbeden şey..

Bloğun amacından yola çıkarsak öncelikle kendimi anlatmalıyım değil mi?

Kısaca bahsetmem gerekirse…

Ben…

İş kadını olup topuklu Prada’ları ve Chanel çantası ile toplantıdan toplantıya koşma yolunun %10’unu tamamladığına inanan,

Hiçbir kıyafeti “Aaa ne güzelmiş” diye değil, “aa ne güzel olur keser biçerim” diyip alan, kesip biçen ama sonuçlarının her zaman beklediği gibi olmayan dikiş makinası sürekli arıza çıkaran bir terzi

5dk’da lavaş pizza şefi, mis kokulu kek ustası, son zamanlarda da ünlü Sangria üstadı,

kolye molye, ev eşyası yaratıcısı,

hep gitme arzusuyla yanıp tutuşan, ama gitme düşüncesinin kalp krizi kadar korku uyandırdığı,

yıllarca “Pilates for Dummies” videosuyla formunu koruyan, 8 yıl ha gittim ha  gidicem dediği spor salonuna sonunda adım atan, yürüdükçe açılan, yakınlaşan,

kendi içindeki 10 çeşit insanın 9’uyla anlaşamayan, aslını bulmaya çabalayan, herkesi kabul ettiğini sanan ama aslında herkesi değiştirmeye çalışan,

kocaman vicdanı yüzünden güzel güzel acı bile çektiremeyen, bir yerde değil her yerde her şeyde olana inanan ve sadece ona güvenen,

arada sırada çok konuşan, (tamam tamam genelde pek ağzını tutamayan, sanırım parmaklarımı da tutamıcam kendimi anlatıyım derken destan yazdım :s)

aklına estiğini yapan, esen iki şeyse saatlerce, günlerce karar veremeyen,

birini bir gün çok sevip ikinci gün ağzının ortasına patlatmamak için ellerini sıkan,

çokça bohem, “lanet olsun kapitalizm” sözünün ardından üstü açık arabanın kapısının açılmasıyla birazcık tolerans gösterebilen,

küçükken ölenlerin ruhlarının denize gittiklerine inanan, onlara evinin balkonundan el sallayan, cenneti denizin altı sanan, ruhunun yalnızca dalga seslerinde dinlendiğine inanan, büyüdükçe denize aşık olan, onsuz yaşayamayan,

karavanı belki de hiç olmayacağı için karavan gibi ihtiyacı olan her şeyi yükleyip uzaklaşabileceği bir yerde birazcık hayal kurmak isteyen biri…

Sanırım bu benim.


5 yorum:

  1. hoo hoo!! bloggerların dünyasına hoşgeldin! :)

    YanıtlaSil
  2. Bizim bloglarımız yaşıtmış =PPPP

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayende girişimi tekrar okudum... Ne kadar zaman oldu, neler neler değişti.. İyi ki açmışım bu bloğu.. İyi ki.. :)

      Sil
  3. Nasıl da samimi bir yazı olmuş. Biraz düşündüren biraz eğlendiren.
    Blogunuzu takibe aldım benim bloguma da beklerim. Sevgiler ♥

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...