Bana ölümün yanı başımızda olduğunu önce Çağlar öğretti.. O garip bir şekilde hep güvenebileceğiniz, yolda yürürken
koluna girip dertleşebileceğiniz, canı sıkkınsa masanıza geldiğinde “hadi anlat” diyeceğiniz nadir insanlardandı. Ayrıca kimseyi üzmeyecek bir kalbi ve çok güzel bir de sesi vardı..
Grubu.. Hayalleri.. Amaçları vardı.. Uzun zamandır hiç haberini bile almadığım, msjlaşmadığım,
aramadığım Çağlar’ın ölümüne yıkıldığımı saatlerce ağladığımı unutamıyorum..
Hala da inanamıyorum. Onun ölümünden sonra ilk kez yarın gideceğim Akçakoca’ya.. Deniz’le bir olup onun şarkısını söyleriz.. Bu sefer o dinler belki..
O
gitti. Belki de hiçbir şarkıyla anlatamayacağı bir şeyi anlattı hepimize.. Giderken “hayatın
ne getireceği belli değil.. yaşa Buket.. yaşayabildiğin sürece yaşa..” diye fısıldadı benim kulağıma. Sonra herkesin bir parçası oldu ve gitti..
Bugün
iş yerimizden bir arkadaşımızın sevgilisi vefat etti. Bu arkadaşla sürekli
itişe kakışa anlaşsak da sevgilisini ne kadar sevdiğini, onun için hediye
alırken bile ne işkenceler çektiğini bilmem bu haberin beni yıkmasına yetti. Geçen
aylarda kız arkadaşını istemeye gitmişlerdi, kısaca kutlamıştım ben de. Bayramda da nişanları varmış. Tam 4 gün sonra… Hayat diyorum ama boğazıma oturuyor
bir şeyler, onların
acısını hissetmeden edemiyorum. 4 gün sonra nişanlanacağı insanı kaybetti.. 4
gün sonra nişanlanacakken bir anda her şey bitti…
Üzüyor
muyum sizi? Ne olur üzülmeyin, amacım bu değil... Hep beraber ders alalım bu
yaşananlardan istiyorum.. Kendi kendimize “bekleme” diyelim. Mutlu edecek yerlerde, insanlarla olalım. Eğer mutluysak saçma sapan şeylere kafamızı takıp
üzülmeyelim. Mutluyum diye bağıralım, herkes bilsin ki biz giderken "o mutlu yaşadı" diyebilsinler arkada bıraktıklarımız ve ölümümüze üzülmek yerine, yaşadığımız hayatı kutlayabilsinler... Aslında söyleyecek o kadar çok şeyim var ki... Ama boğazımda bir şey, daha fazla konuşturmuyor..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder