26 Eylül 2012 Çarşamba

Kariyer mi dediniz??


Daha önceden bahsetmedim sanırım ama ben aynı iş yerinde tam 4 yıldır çalışıyorum. Üniversitedeyken bir arkadaşımla kariyer fuarına katılmıştık. O gün sabahtan fuara gidip, öğleden sonra 75.YY ilkokuluna staj için gidecektim. İlk staj deneyimim olacağından gömleğim ve eteğimi giyip saçımı başımı düzeltip başlamıştım güne. Kangren hissi yaratan o minicik çantalardan biri kolumda, elimde boş kağıtları koyduğum dosyamla gayet iş görüşmesi modunda, hatta biraz deneyimli çalışan havasında dolaşıyordum etrafta. Büyük hevesle Ege Palasta düzenlenen fuar salonuna girdiğimde, fuarın kariyer yönlendirmesinden çok yeni yetme mezunları yurtdışında okula gönderen zibidi tipli güya eğitmenlerin tuzağı olduğunu fark ettik.. Tüm masalarda kocaman afişler, her yerde broşürler, hemencik fiyat listesi çıkaran Konakta “abi pantolon ihtiyacın var mı? İçerde modeller var, gel abla bakalım” diyen tiplerden beter satıcılar... “Ee hani nerde kariyer fuarı? Hani bizim gibi yeni mezun olacaklara yol göstericek insanlar..  4 yıldır ailemiz zaten okutmak için elinden geleni yapmış, şimdi bir de karşımızda tipi tip insanlar gel seni Amerika’ya gönderelim diyorlar.” Ben böyle içimden tüüü reziller, kapitalist p..ler diye etrafta dolanırken kenarda hiç broşürü olmayan, telaşla çantasından çıktılar çıkaran bir adam görmüştüm. Masasında Ekiz Yağ yazıyordu. Normalde ilgimi çekmezdi belki ama ondan birkaç hafta önce kuzenlerim bana Tariş’te iş görüşmesi ayarlamıştı. Nasıl bir salaksam o zaman, kuzenimin arkadaşı kendine hayrı olmayan Satınalma Müdürüyle görüşmüştüm. Daha doğrusu devlet dairesinden bozma Tariş binasında adamla sohbet edip, cvimi bıraktım. Şükürler olsun ki o gün o adamı son görüşüm oldu. Geçmişte bir zeytinyağı firmasını tanıdığımdan, acep bunların hepsi mi böyle diyip, dayanamayıp oturuvermiştim Ekiz yağ yazan masada oturan adamın karşısına.

Diğer masalarda gördüğüm ağzında sakız ne vardı kardeş bakışını bir kenara atın, adam hemen kalkıp elimi sıkmıştı. “Geç kaldım bugün kusura bakmayın ancak şimdi çıkarabiliyorum iş başvuru formlarını” demişti. Bir an “İş başvuru formu muuuu?? Himmeett abii beniii de işine alacaann deell mi” bakışı attığımdan öyle eminim ki J Bana nerde okuduğumu ne yaptığımı sordu. Bende aynen şu şekilde başladım anlatmaya  “aslında ben Amerikan Kültürü ve Edebiyatı okudum ama Dış Ticarette çalışmayı çok isti...” daha ben cümlemi bitirmeden durdurmuştu beni. “Bir dakika, eğer istediğin şey Dış Ticaret yapmaksa dile getirmen gereken ilk şey bu. Daha masaların hiç birini görmedim ama diğer masalara bir iyilik yapıyorum şu an. Sen ne istediğini bilip, onu dile getirirsen insanlar senin kararlılığından etkilenir ve bunu yapabileceğine inanırlar” demişti. Ben de tam bir çocuk gibi “tamam o zaman ben firmanızın dış ticaret departmanınızda çalışmak istiyorum” demiştim. Daha sonra benim bile dilime dolayacağım “süper, işte aynen böyle” demişti ve kartında yazan mail adresine mail atmamı istediğini, şimdi CVmi verirsem kaybedebileceğinden bahsetmişti. Şimdi tanıdığım için söylüyorum, gerçekten kaybederdi J

Hiç utanmıyorum o zamanki salaklıklarımdan. Hatta o günlerden bu günlere demek istercesine, herkese anlatıyorum çoğunu, size anlatmasam olur mu hiç? Ege Palas’taki görüşmeden sonra ben patronuma melpuki diye bir mail adresinden mail atmıştım. Ulen mail at dedi adam da sen niye msn adresinden mail atıyorsun? Herkes sana Puki diyor diye patronun da sana Puki mi dicek?? Gir bir adres aç, ordan at.. Nerdeee o zaman o akla gelmiyor tabi ki.. Az buçuk neler yazdığımı da tahmin ediyorum J  

Yanlış hatırlamıyorsam fuar Nisan ayında olmuştu, bir iki hafta sonra ses çıkmayınca “ıh işte kararsız gittin adamın yanına almadılar seni salak kız” diyip durmuştum kendime. Sonra Mayıs ayında telefonum çaldı. Beni görüşmeye çağırdılar. Görüşmede resmen kalp krizi geçirecek boyuta gelmiştim. İlk iş görüşmem, 4 yıldır okuduğum okulda bir kez kalkıp İngilizce konuşmamışım ve görüşme sırasında benimle İngilizce konuşmak isteyen gayet düzgün tipli iş adamları var karşımda. Yani o an aklıma Türkçe bir şey gelse şükredicem, bir de bunlar İngilizce istiyorlar. Tamam kızım bir daha zeytinyağı bile yemeyeceksin sanırım demiştim kendime. O zamanın genel müdürü ve bugünün genel müdürü karşımda başladılar sorular sormaya…

-       How do you define yourself? Kendini nasıl tanımlarsın?
-       I am a positive person Pozitif bir insanımdır. (Yalanın böylesi. Bir olay olsun en çok ben sinirlenirim hemen suratım düşer). I am good at human relations (Koca üniversiteyi 6 kişi geçirmişim, insan ilişkilerinde iyiyim diyorum. Yatıcak yerim yok.) I am a hardworking person. If I start any project, I can work 24 hours. (Evet bunlar görüşme süresince kurduğum en dürüst cümlelerdi sanırım. Bir projedeysem ve kendimi veririm ve kimse vermiyorsa kesinlikle saçımı başımı yolarım.. Ya da kendini vermeyenin saçını başını J)
-       (Öz güveni tam genel müdürden gelen soru) So, why do you think we should hire you? Neden seni işe almalıyız?
-       (İç ses: Aneemmm artis herif soruya bak! Ne biliyim niye işe alıcaksın. Okucaktım o tipik mülakat sorularını ve en iyi cevapları.. Neden okumadım yeea. Kesin bu da yazıyordur orda!! Dur bakıyım etraf oynuyor mu sanki dalgalanma var etrafta, başım mı dönüyor!!) I don’t know. This will be my first experience.. Bilmiyorum bu benim ilk deneyimim olacak..

Sonraki sorular cool genel müdürün cv’imi inceleyip sorduğu sorulardı. O kadar acemiyim ki CV’nin adres kısmına İnciraltı Atatürk Öğrenci Yurdu yazmışım! J Genel müdür sorunca, “ama taşınacağım, malum mezun oluyorum Haziran sonuna doğru” demiştim. Adamın bana bakışları hala aklımda. Kesin ne yapıyoruz biz demiştir diyordum ki çok sonra, 150 tane cv arasında sadece benim CV’min üstünde onun el yazısıyla “I am positive” yazıp, check işareti attığını görmüştüm..

Görüşmeden çıktım. Yurduma arkadaşlarımın yanına gittim. Hepsi kol kanat gerip nasıl geçti diye sorunca, “valla sanırım benden sonra ilk gireni işe alırlar, benden o kadar nefret etmeleri gerekiyor” demiştim. Yani bana göre kesinlikle rezil olmuştum. Bir de iş görüşmesinden çıkarken Hüsnü bey aynı kibarlığıyla kalkıp kapımı açıp dışarı kadar götürmüştü. Tam o sırada “Aaa gözlüğüm” diye içeriye bakınmıştım. Gülümseyen bir suratla elimi işaret etmişti. Gözlük elimdeydi… Nasıl kızarmıştım, yerin dibine girmiştim, oysa karşımda gülümseyip “görüşmek üzere biz size pazartesi haber vereceğiz” diyen bir iş adamı vardı. Arkadaşlarımla bunları konuşurken bol bol gülmüştük gülmesine de içim acımıştı. Kariyer fuarında tek oturduğum masa bu firmanın masasıydı ve ben o andan itibaren ismim yazan kartvizitin hayallerini kurmaya başlamıştım bile. Pazartesi günü oldu ve kimse aramadı. Ben de ne yapalım böyle oldu diyip, hayat devam ediyor modunda takılmaya başladım. Sınav zamanları olduğu için okula da gitmiyorduk. Kocaman bahçeli kantinde bol bol geyik, birazcık ders çalışıp mezun olmak için uğraşıyorduk. Salı günü telefonum çaldı.. Arayan Hüsnü beydi! Benimle çalışmak istediklerini ve müsaitsem(!!!) yarın çalışma koşullarını görüşmek için şirkete beklediklerini söylemişti. Bu deneyimsizlikle ilk tepkim ne oldu dersiniz? Çığlık gibi çıkan sesimle “gerçekten mi??” diye sormuştum, o da yine gülümseyen ses tonuyla “evet Buket hanım, gerçekten” demişti. Çok teşekkür edip telefonu kapatıp, zıplar hareketler yapmaya başlamıştım. Arkadaşlarım 2. Sayfa  haberlerine bakar gibi koşarak yanıma geldiklerinde, "işiiimm varrr" çığlığını atabilmiştim. Sonra otistik hareketlere hep beraber devam etmiştik.

Daha Mayıs ayındaydık. Ben Temmuz’da mezun olacaktım ve şirket bana seni bekleyeceğiz demişti. Sınıfta ilk iş bulan kişi olmam bile garip gelirken bir de dönmeyi planladığım Ankara’dan anında vazgeçmiştim.. Hemen ailem yanıma geldi, bir arkadaşımla ev tutuldu, iş kıyafetleri alındı ve mezun olur olmaz hiç bilmediğim bir dünyaya çok güzel bir başlangıç yaptım.. O kadar kötü hikayeler duydum ki özel şirketler hakkında resmen ürküyordum her şeyden. Yıllardır Matematiğin, M’sini görmemişken, patronum, “hayır istersen yapabilirsin, çok kolay sadece mantığını kavra” diyip tüm hesaplamaları bana yaptırmaya başlamıştı.. Ne o, ne ben unutamıyoruz, bir gün yine hesaplama yaptırmak için adamcağız uğraşırken fiyatı %1 düşmemi istemişti. Resmen korkan gözlerle bakıp içimden hayııırr feryadı koparmıştım. Yanıma oturup "işte böyle" demişti Exel sheetindeki hesap tablosunda. Sonra bir süre hesapları yanıma sandalyesini çekip birlikte yapmıştık. İlk başladığım gün icra kurulu toplantısına sokmuştu. Herkesin her şey hakkında yorumu varken benim hiç bir şey hakkında söyleyecek sözüm yoktu. O zaman bir tasarım hakkında görüşülüyordu. Sıvı sabundu sanırım. Bir anda bana dönüp siz hangisini beğendiniz demişti. Herkesin gözleri üstümde “şunu” diyebilmiştim parmağımla gösterip. O da bana destek olmak için “bence de, süper seçim” demişti. O sıvı sabun görseli resmen çirkindi ve asla kullanılmadı J

4 yıldan fazla zaman geçti o günlerden. O korkak, ürkek daha üniversiteden mezun olmamış çocuğun kariyer fuarında “ben ne istersem yapabileceğime inanıyorum” dediği için kardeşinin ilgisini çektiğini, İbrahim bey birlikte çıktığımız Bangkok seyahatinde Antonio’s territory’de yemek yerken söylemişti. Patronumun pek cool ikizi “gerçekten de öyle yaptınız Buket hanım, siz farklısınız” demişti. Aslında onlar da farklıydı çünkü patrondan çok abi görevi üstlenmişlerdi. Ben şanslıydım çünkü soru sormak, haddini aşma pahasına yorum yapmak önemli bir yetenekti onlar için. Önceleri korkarak sorduğum soruları artık rahatlıkla, hayır bir de bu taraftan bakılmalı diyerek dimdik sorabiliyordum. O zamanlar sessiz mülayim olarak gördükleri ben artık şirkette iş için verdiğim savaşlardan sonra aksilik oscarına layık görülüyorum.





Kimseye sormadan verdiğim teklifler, yaptığım satışlar, okuduğum sözleşmeler, sözleşmeye aykırı davrandı diye sıkıştırdığım müşteriler, yükleme yapamadığımız zamanlarda attığım taklalar, müşterilerle görüşmek için gittiğim yurtdışı seyahatleri, müşteri ağırlamaları, fuarlar, yeni ürünler, tasarımlar, toplantılar… Şimdi kendime baktığımda, her şeyimle beni ben yapmış bu şirket. Belki de içimdekini bastırmak yerine, onu keşfetmeme yardımcı olmuş. Bir iş yerinde hem aile olup gülünebileceğini, hem de profesyonel olup sabahlara kadar çalışılınabileceğini bu şirket öğretti bana. İnancımı, hayata bakışımı, insanlarla olan ilişkimi ve en önemlisi kendimi tanıma imkanı verdi.. Kendi sınırlarımı keşfetmem için beni zorladı da zorladı. Şimdi onca zaman sonra kendime bakıyorum. Bir kez açıldı ya gözler, yapabileceklerimin farkındayım ya, burası da yetmemeye başladı. Daha fazlasını istiyorum hayattan. Herkesin yapması gerektiği gibi. Daha fazla şehir görmek istiyorum, insan tanımak istiyorum, daha fazla çalışmak ve kazanmak istiyorum. Ama bu sırada onların verdiklerini asla unutamam.. Bunları söylüyorum söylemesine ama ben belki de uzun yıllar şirketimde çalışacağım.. Çünkü ilk girdiğim zamanlarda benim ihtiyacım olan, ne istediysem sunan şirketimin şimdi bana ihtiyacı var.. Bir süre sonra, yani olmadığında öncelikle patronuma bir güzel sarılıp, teşekkür edip gidiyorum diyeceğim.. O da yolun açık olsun diyecek eminim. Ve yanında yeni çalışmaya başlayan herkese benim hikayemi gururla anlatıp, örnek gösterecek... Çünkü bir gün ben de aynısını yapacağım..


4 yorum:

  1. çok keyifli bir yazı olmuş sanırım hepimiz geçti bu yoldan 4 sene sonunda tam bir kurt moduna bürünüyor insan aksi eleman için tebrikler :)))) komik olmuş

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederiiimm :) O zamanlar stresten öldürüyordu bunlar beni şimdi gerçekten komik anılar.. Bir 4 yıl sonra bugüne de gülücez diyip ikinci aksilik oskarını almamk ya da 2. sayfa hbrlerine çıkmamak için elimden geleni yapıyorum :)))

    YanıtlaSil
  3. hala ayni is yerindemisin???o zaman kim bilir kac kez yilin en aksi elemani secmislerdir seni.eee alisdilar bi kere)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hahahah :)) Yok artık değilim. Ama hala çok severim kendilerini ;)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...