23 Mayıs 2013 Perşembe

Nerede evin? Kimde?

Benim asıl derdim ne çok zengin olmak, ne de her şeyde çok çok başarılı olmak.. Benim tek derdim her şey bittiğinde evimi bulabilmiş olmak. Bir şehirde, bir insanda.. Pişman olmadan, iyi ki yaptım, iyi ki yaşadım diyebilmek. İyi ki evimi bulabilmek için bunların hepsini yaptım diyebilmek.

Daha evimi bulmuş gibi hissetmiyorum.. Çoğumuzun benim gibi aradığını da hissediyorum.. Benden tüm evsizlere gelsin bu şarkı. Hatta tam hafta ortasındayken, hayatın ortasında sayalım kendimizi ve evimizi bulabilmek için her şeyi göze alalım, ne dersiniz?


With every small disaster
I’ll let the waters still
Take me away to some place real
'Cause they say home is where your heart is set in stone
where you go when you’re alone
Is where you go to rest your bones
It’s not just where you lay your head
It's not just where you make your bed
As long as we’re together, does it matter where we go?
Home



Buket

21 Mayıs 2013 Salı

Yapayalnız ve pek güzel bir gün..

Kalabalık olmak, kocaman mangal etrafında güle oynaya zaman geçirmek güzel. Ama insanın kendi kendine de güzel zaman geçirmesi, kendisi için birşeyler yapması ya da birazcık yalnız kalıp kendini dinlemesi de önemli.. Hele ki arabaya atlayıp istediği yere gidebilme gibi bir lüksü varsa değmeyin keyfine. Benim var ve  ne yalan söyliyim bir şeyler yapabilmek için birilerini bekleyecek kadar sabırlı da değilim ;)


İzmir'in en güzel yanı bir yerlere kaçmak istediğiniz zamanlarda etrafta istemediğiniz kadar alternatifin olması. En yakını ve benim garip bir şekilde en çok sevdiğim alternatif Balçova, Dede Dağı. Buraya Termal Otel'in içinden geçerek gidebiliyorsunuz. Yürüyüş yolunun girişinde, hemen sol tarafta bu manzara sizi karşılıyor.  Tabi yürürken yolunuza çıkmıyor, siz birazcık yoldan sapıp yılan mılan dinlemeden bir iki yerden atlayıp zıplıyorsunuz. Değmez mi ama? ;))



Sonra yolunuza devam ediyorsunuz. Bir km sonra bir krallık karşınıza çıkıyor. Krallığımızın ana geçim kaynağı Balcılık ;)



Burdan sonra artık yalnızsınız. Kocaman dağlar, üstünüzden bakan ağaçlar, böcek sesleri ve up uzun bir yol. 11 km sonra da bir kilise varmış. Bu güne kadar o kiliseyi görenle tanışmadım. Malum 11 km.  Gün ağırırken çıkmak, uzuunn uzun kilise de dinlenip dönmek lazım. Bi de eğer bu kadar zaman oralarda kalıncaksa kesinlike bir off banyosu yapmak lazım. Malum doğanın içindesiniz bol bol sinek de var etrafta :s



Yolda heryer sizin. Yoruldunuz mu? Yayılın bir yere, nefeslenin, sessizliğin tadını çıkarın ;) 


Hem koca bir günü yalnız geçir hem de bu kadar içine sinsin, dinlendirsin.. Dağdan inince Termalin içindeki düğünlere bile göz attım. Hepsi birbirinden güzeldi.. Hepsine mutluluklar diledim.. Darısı marısı olaylarına da girdim tabi kii ;))



Güneş batınca da Kaya'dan gelen müzikler eşliğinde dans bile ettiim kendi kendime.. Can't take my eyes of you çalarda bir iki salanmadan gidilir mi? Ben de hayali sevgilimle döne döne bir güzel dans ettim işte ;)


 
Yalnız kalıp eğlenmenizi, kendizi sevmenizi özellikle sevdiğiniz yerde yürümeyi veeee sevvdiğiniz bir şarkıda hayali sevgilinizle dans etmenizi tavsiye ederim.. Ruhunuza nasıl iyi geliyor anlatamam ;))

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Hiç tanımadığım sevdiklerim

Düşündüm de, seviyorum ben sizinle konuşmayı.. Bloglardaki yazıları okurken sanki yazar ve ben, yani birbirini hiç tanımayan iki insan, en sevdikleri yerde, yanlarında en sevdikleri içecek, söyleyeceklerimizi hiç düşünmeden konuşuyoruz. Sizinle konuştuklarımı yıllardır sevdiğim, birlikte zaman geçirdiğim insanlarla konuşmuyorum, belki de konuşamıyorum. Sanki çoğu insan da benim gibi, konuşamıyor ama bol bol yazıyor. Başka isimlerle, hiç resimleri olmadan hem de.. Hepimiz biraz gölgede bırakıyoruz kendimizi sonra bir bakıyoruz hiç tanımadığımız arkadaşlarımız olmuş.. Hepsi bir birinden farklı, ama hepsinde bir parça kendimizi buluyoruz.. Bu da en güzeli.

Geçen haftalarda birazcık fazla yorulunca, ya da şöyle söyleyelim, kendime normalden çok çok az zaman ayırınca, bu hafta sonu ben kendimleyim dedim. Ben kendimleyken en sevdiğim şey sizlerle sohbet etmek. Şimdi yine yanımızda en sevdiğimiz içecek. En sevdiğimiz kıyafetlerimizle, en sevdiğimiz yerde olduğumuzu varsayın… Benim sizi arayıp, biraz sohbet etsek mi dediğimi düşünün.. Çok güneşli bir günde, çiçeklerin etrafı sardığı, çimenlerin üstünde beyaz, demirden bir masada, yine beyaz, demirden sandalyelerde oturuyoruz. Elimizde en sevdiğimiz içecekler.. Bir yudum alıyorum. Mutluyum aslında ama konuşmak istiyorum sadece biraz. Sonra başlıyorum..

Yıllar sonra nasıl olacağını düşündün mü hiç? Düşünmedin mi? Bugün ne günlerden, 18 Mayıs 2013. Şimdi sana desem ki kapa gözlerini, bir 5 ya da 10 yıl sonrasına git. Bir ayna karşısında durduğunu farz et ve aç gözlerini.. Ne gördüğünü bana anlatabilir misin? Ben gözlerimi kapıyorum, ama açtığımda bir şey göremiyorum.. Sanki görmek istediğim şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Kendimi, aynanın arkamdan göstereceği manzarayı bilemiyorum. Ne amaçla, ne yapmam gerektiğini bilemiyorum..

Yine uzanıp elime dokunursunuz, belki “ben de böyleyim. Hayat böyle… Sen kendi  planını yaparsın, o kendi planını” dersiniz. Belki de sadece “hadi dürüst ol, ne istiyorsun. Gel birlikte ne istiyorsan ona ulaşalım” dersiniz..

Sonra siz anlatırsınız..
Ben dinlerim..
Ve gülecek bir şey illa ki de buluruz..  

12 Mayıs 2013 Pazar

Ne güzel şeysin hafta sonu!

Baktım beni şımartacak kimse yok, bugün ben de kendimi şımartırım dedim! Bir güzel uyudum sonra da kendime yatakta kahvaltı servisi yaptım ;)) Servisim dahilinde Pitch Perfect (film çok güzel, herkese tavsiye ederim!) de vardı. Sonraa büyük bir kararlılıkla aldım elime bilgisayarımı, blogla uğraşmaya başladım. Neredeyse bir yıl olacak blog açılalı, ilk tasarımda kalakalmıştım.  Bugün kendisi yenilendi. Sanırım 3 saatlik uğraş sonunda tam da istediğim şeyi yapabildim. En sevdiğim, bazılarını gördüğüm, bazılarını görmeyi çok istediğim yerleri ve bana ilham veren insanların çizimlerini netten buldum sonra oturdum paintte kestim biçtim, power pointte de hepsini birleştirdim! Photoshopsuz köyden mi geliyorsun kızım dediğinizi duyuyorum, ben photosopu sevmiyorum, renk menk için iyi ama al 20 resmi birleştir diyince ölüm kendisiyle uğraşmak. Power pointte sistem geliştirdim, neler yapıyorum neler kendisiyle ;)) Hem gördüğünüz gibi gayet de oluyorlar, şu an gördüğünüz kolaj tam 20'den fazla çizimin birleştirilmesiyle oluşturuldu. Hadi amaa bir alkış ;))

Yapılacaklar listesine bir tik atıldığına göre uzanıp birazcık bişiler de yazabilirim dedim. Uzatmak, felsefe yapmak yok, hafta sonuna uygun sohbet edelim diyorum;)

Stumbleupon.com diye bir site var. İlgilendiğiniz türleri giriyorsunuz, o size binlerce site sunuyor. Canım sıkılınca ben genelde oraya atıyorum kendimi. Bir sürü tasarım, resim, ürün var içinde.. Orda takılırken bir site buldum ve içindeki tasarımlara resmen bayıldım! Tasarımcımız bazı şarkı sözlerini tasarımlarında kullanmış ve cidden çok başarılı olmuş. Sitemize buradan ulaşabilir, aşağıda da bir iki örnek bulabilirsiniz. Daha çok güzelleri var, bir bakın derim;)

We Found Love - Rihanna


Fame - Irene Cara

Hafta sonu diye kelimelerim resmen gülümsüyor değil mi?  O zamann bi de şarkı gelsin benden size! Çooookkk mutluu hafta sonlarııı!!


9 Mayıs 2013 Perşembe

Gülümse..

Spordan geldim ve yine cantayı koltuğa fırlatıp banyoya girdim. Saçlarım ıslak, gözlerim yorgun, yüzümde gülümsemeden eser yok. Derin nefes alıp, kendi gözlerimin içine bakıp düşünüyorum..

Bu aralar kendimden uzaklaştığımı hissediyorum. Beni en çok ben yapan şeyi, hayata olan tutkumu kenara koydum sanki.. Onun yerine son zamanlarda “kader, kısmet” sözü var. Öyle koyverdim ki kendimi, öyle kolay geldi ki koyvermek...

Havludan kurtulup, üstümü giyindim. Islak kalsın saçlarım, zaten hava ısındı artık İzmir’de.. Biraz hava almak için çıktım balkona. Yıldızlara baktım, hepsi aynı geldi. Oysa küçükken Ankara’daki balkona çıktığımda karşı evin bacasıyla orantılayarak bulduğum bir yıldızım vardı. İlkokulda ezberlenecek şiirleri ona okuyarak ezberlerdim, evde çıkan tartışmaları ona anlatırdım, civcivlerim hastalanıp öldüğünde kucağımdaki civcivi ona uzatıp bana geri versin diye sessiz sessiz ağlardım.. Bu güne kadar ne civcivlerimi geri verdi, ne de bir cevap.. Ama en önemlisi hep ordaydı, her ihtiyacım olduğunda o yıldız ordaydı. Geçenlerde Ankara’ya gittiğimde bir şey almak için balkona çıktığımda yine gördüm onu. Hala orada.. Gülümseyip kapıyı kapattım. Ne anlatacak bir şey, ne de zamanım vardı.. Bu aralar küçüklüğümden çok bahsettim farkındayım, sanırım büyüklüğümün pek de anlatılacak özelliği kalmadı.

Öylece dikilmiş yıldızlara bakarken ellerim hırkamın ceplerine gitti. Geçen yazdan beri giymediğim ince mi ince hırkamın cebinde minicik bir kağıt kalmış.. Pembemsi, biraz da kokulu bir kağıt.. Bu güne kadar bulamadığım için üzüldüm.. Ne yazık diye düşündüm önce. Okuduktan sonra iyi ki bugün buldum ve daha önce okumadım dedim içimden. 


Hep hayrandım Marilyn'e.. Kendine güvenine ve dünyaya "ben sana izin verdiğim sürece hayatımdasın" diyişine. Kadınlığına, kadınlığıyla gurur duyuşuna... Gülümseyişine.. Bu sefer de cebime iliştirdiği notla gülümsetmesine.. 

Katlayıp koydum  kağıdı cebime.. Bir yaz sonra aynı kağıda nerde bakacağım diye düşündüm. Burda olmayacağımdan nerdeyse eminim. Emin olmalıyım. Zamanımı boşa harcamamalıyım.. Hele ki sırf bu yüzden sonradan pişman olmamalıyım.. 

1 Temmuz dedim içimden. O kadar zaman verdim kendime. Bu güzel şehre.. Kendi yıldızımı bulamadığım gökyüzündeki tüm yıldızlara söyledim sırrımı ve tekrar 1 Temmuz dedim içimden.. 

Gülümsedim tüm yıldızlara.. Ve sarıldım incecik hırkama... 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...