Gitmenin ne demek olduğunu
bilmiyorum ama kalmanın ne denli acı olduğunu biliyorum. Artık yanında
olmadığında onu nasıl özlediğini, nerede nasıl olduğunu bilmek için insanın neler verebileceğini çok iyi biliyorum. Bu yüzden sana miras bırakıyorum... Bunu okuyan annem, abim,
kocam, çocuklarım.. Her kimsen bil ki ben iyi bir yerdeyim..
Biliyorum, kafanda sürekli
nasıl olur diyorsun. Artık yok.. Böyle düşünme ne olur.. İstersen beni hemen
karşında hayal et.. Zaten çok uzaklarda değilimdir.. Bir parçam hep seninle
olacağından hiç çekinme ve beni yanında hayal et.. Karşında sana gülümseyerek
baktığımı, göz yaşlarına bakıp üzüldüğümü hayal et.. Elinde hafifçe elimi
hisset.. Ve duy beni.. Madem bu kadar merak ediyorsun, sana nasıl olduğunu
anlatayım..
Gözlerimi açtığımda puslu bir yerdeydim ben. Üzerimde beyaz keten bir kumaştan ağırlığını hissetmediğim bir elbise.. Saçlarım kulaklarımın
kenarlarında papatyalarla tutturulmuş, kalan kısımları da omuzlarıma
düşmüş.
Önce ayağımın altındaki papatyaları fark
ettim.. Hızla çoğaldıklarını.. Sırtı dönük, yere biri eğilmiş bir şeyler yapıyordu..
İyice yaklaşınca elinde papatya tacının son düzeltmelerini yapan halamı gördüm.
Dudakları hiç oynatmadan “hoş geldin” dediğini duydum.. Başıma tacı bırakıp yanaklarımı sıkıp elleriyle ileriyi gösterdi.
Yanımdan hızlıca geçen tavşana
gülmemek için kendimi zor tuttum. Hemen ardından güya kızgınmış gibi yapan
dedem geldi. Masmavi gözleri ışıl ışıl öyle huzurluydu ki. Sarıldım, hiç
zorlanmadan beni kaldırıp döndürdü etrafında.. Tam beni yere bıraktı karşımda
güzeller güzeli bir kadın belirdi. Kahve rengi gözleri tıpkı dedem gibi ışıl
ışıldı. Annaneme sarılıp yanaklarından doya doya öptüm. Dedem anananemin omzuna
kolunu atıp gülümserken bir gitar sesi duymaya başladım.. Güzel bir erkek sesi
ona eşlik etmeye başladı. Karşımda oturmuş benim gelmemi bekleyen Çağlar’a
koştum. Ellerim yanaklarımda o güzel gitarının sesini şarkılarını dinledim.
Gitarını sırtına doğru attığında koluna girdim. Omzuna başımı koyup yürümeye
başladım yanında.. Biraz ilerledikten sonra birini gördüm. Göbekli biri elinde
testereyle bir şeyler kesiyordu. Çağların kolundan çıkıp koşmaya başladım.
Karşımdakinin kim olduğunu biliyordum.. Elindeki testereyi kenara bırakıp “kızım”
diye seslendi bana.. Aynı anda “babam” diye koşmaya başladım.. Sarıldım.. Öptüm
babamı.. Eskisi gibi göbeği vardı kocaman. Eskisi gibi yüzü ışıl ışıldı.. Başka
bir şey söylemedim.. Çok eskiden babamın elleri ellerime büyük gelir baş
parmağını tutardım.. Ellerim büyümüştü belki ama ben hala onun küçük
kızıydım.. Babamın baş parmağı elimde, yürümeye başladık. Hiç görmediğim ne çok
sevdiğim varmış. Babanem, dedem, halam, babamın matrak arkadaşları. Hepsine
selam verdim yürürken..
Nefes almadığımı,
hissetmediğimi sanma.. Öyle taze ki hava.. Öyle güzel bir rüzgar esiyor ki yüzüme
karşı.. Yanımda zamanında yitirdiğim sevdiklerim.. Biliyorum özlüyorsun beni.. Ama
bil ki buluştuğumuzda benden sonrası için sessiz kalırsan kızarım sana.. Ben
yokken öyle yaşa ki buraya geldiğinde yapmadım dediğin hiç bir şey kalmamış
olsun.. Beni hatırla, benim için de yaşa..
Asla unutma, bu bir elveda
değil.. Beni karlı bir dağın tepesinde, incecik ipek elbisem ve yanımda
sevdiklerimle hayal et.. Yüksekten korkmadan, dağın en ucunda yüzümüz rüzgara
karşı sizi bekliyoruz.. Bekliyoruz dediğimize de bakma.. Aslında sizinleyim..
Sen sadece beni göremiyorsun.. Rüzgar sana dokunduğunda, güneş seni her ısıttığında, ama özellikle yaşamak ne güzel dediğinde ben seninleyim... Ve seni
çok seviyorum...